Aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şubat 2021 Salı

2020 Yılında İzlediğim Kore Dizileri (Part - 2)

 Herkese merhaba!!

2020 yılında izlediğim Kore dizilerine part II olarak yazmaya devam ediyorum. İlk yazımı okumak isterseniz tık tık!!

7. A Korean Odyssey


Sırf Lee Seung Gi için izlediğim fantastik türünde bir dizi A Korean Odyssey. Daha konusuna girmeden kadın karakteri hiç sevmediğimi belirtmek istiyorum. Özellikle dış görünüş olarak Lee Seung Gi’ye hiç yakışmayan bir kişiydi bana göre.

Küçüklüğünden beri kötü ruhları gören Jin Sun Mi’nin (Oh Yeon Seo) yolu Son O Gong (Lee Seung Gi) ve Ma Wang (Cha Seung Won) ile kesişir. İkisi de cennetten kovulmuş ölümsüz ruhlardır ve tanrı olmak için çabalamaktadırlar. Bunun için de her şeyi yapmaya kararlıdırlar.

Dizinin ana konusunun haricinde Ma Wang’ın kendi özel durumu beni çok etkiledi. Ayrıca zombi kız Bong Soon (Lee Se Young) inanılmaz tatlıydı. P.K’nin (Lee Hong Ki) onun için yaptıkları, izlerken insanın yüzünü gülümsetiyor. A Korean Odyssey 20 bölümlük bir dizi ve dizi süresi de uzun. Bazı bölümleri izlerken sıkıldım, bazıların da ise zaman nasıl geçti anlamadım bile. Ana karakterlerin konusundansa yan karakterler olan Ma Wang ve zombi kızın hikayelerini daha çok sevdim. 3,5 puanı hak etmeyen bir dizi ama aynı zamanda 4 puanlık bir dizi de değil. Puan ve tavsiye konusunda kararsız kaldığım bir dizi oldu benim için.

8. Mystic Pop up Bar


2020 favori Kore dizilerimden biri daha! Netfix’de önüme düşünce konusuna baktım ve hemen izlemeye karar verdim. Dizimizin türü fantastik.

Mystic Pop up Bar, yiyecek satan gizemli bir seyyar tezgahta geçmektedir. Müşteriler hem yaşayanlar hem de ölülerdir. İçeride satılan bir içki sayesinde müşteriler içlerini döker ve huzur bulmaya çalışırlar.

Ana karakterler olan Woll Joo (Hwang Jung Eum), Han Kang Bae (Yook Sung Jae) ve Takım Lideri Gwi (Choi Won Young) arasında gizli bir ilişki vardır. Woll Joo karakterine bayıldım bayıldım. Hem çok tatlı hem de bir o kadar çirkef! Sinirlenmeleri, bağırıp çağırmaları, duygusal anları… Hangi birini anlatsam :) Çok tatlı bir karakterdi. Yalnız dizi sadece 12 bölüm, keşke daha uzun olsaydı. Puanım 5, tekrar izlemeyi düşünüyorum.

9. Romance is a Bonus Book


Başrollerinde Lee Jong Suk ve Lee Na Young’ın oynadığı romantik komedi türündeki dizimiz bir yayınevi ve kitapların dünyasında geçiyor. Lee Jong Suk sevdiğim aktörlerden biri değil. Diziyi de sırf kitapların dünyasında geçiyor diye izledim ama çok da beğendim.

Cha Eun Ho (Lee Jong Suk) ve Kang Dan Yi (Lee Na Young) çok uzun zamandır birbirini tanıyorlar. Eun Ho, Dan Yi’e aşık ama genç kadın evlenmiş, boşanmış ve bir kızı var. Tüm bunlara rağmen aşkından hiç vazgeçmeyen bir erkek var karşımızda.

Kang Dan Yi’e izlerken çok üzüldüm. Çok başarılı bir iş kadınıyken, evlenip evine ve kızına bakmak için iş hayatını bırakıyor ve sonra boşanınca da iş bulamıyor. Ya çok tecrübeli ve başarılı diye işe alınmıyor ya da yeni çalışma koşullarına ayak uyduramayacağı düşünülüyor. Ara verdiği için yeni trendleri yakalayamayacağı düşünülüyor. Bir şekilde bir yayınevine giriyor ve yeni hayatına başlıyor. Bu arada Cha Eun Ho ve Kang Dan Yi arasında yaş farkı var genç kadın yaşça daha büyük. Ben bu tarz yaş olgusuna takılmadığım için izlerken sorun olmadı.

İyi ki Lee Jong Suk oynuyor diye diziyi harcamamışım. Beni çok etkileyen, dahası içinde kitapların bulunduğu bir dizi. Severek izledim, puanım 4,5. Yarım puanı da Lee Jong Suk’dan kırmış olayım :p

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Trilogia del Baztan #1: Gardiyan - Dolores Redondo



Kitap Adı: Gardiyan
Kitabın Orijinal Adı: El Guardian Invisible
Yazar Adı: Dolores Redondo
Seri Adı: Trilogia del Baztan
Seri Sıralaması: 1/3
Türü: Polisiye, Aile, Dram
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 480
Basım Tarihi: 2015
Puanım: 2/5



Arka Kapak Yazısı: Ölüm Sizi Bulamasın Diye Görünmez Olmak İstersiniz.

Gizemli bir orman Baztán Ormanı İspanya'nın Bask Bölgesi'nde tüm görkemiyle ve esrarıyla varlığını sürdürüyor. Ormanın ruhu her şeyi biliyor ve bir gardiyan insanları izliyor. Cesur bir kadın Dedektif Amaia Salazar, zor bir çocukluk geçirdikten sonra kendi ayakları üzerinde durmayı başarıp polis olmuş genç bir kadın. Geçmişi ve ailesiyle yüzleşmeye karar verdiği bir anda karşısına çıkan bir suç dosyası tüm hayatını altüst ediyor.

Ormanda bulunan küçük cesetler Bir katil hastalıklı bir beyinle orman kasabasında dolaşıyor. Küçük yaştaki kızları öldürüp nehir kenarına bırakıyor ve dünyaya bir mesaj iletmeye çalışıyor. Gardiyan, kasvetli bir ormanın derinliklerinde dolaşan gizemli bir roman.

"Çok katmanlılığı ve derin karakterleriyle ilgi çekici bir roman."
-Publishing Perspectives-

"Kasvetli bir orman, esrarengiz cinayetler ve mistik olaylarla örülü muhteşem bir polisiye."
-Goodreads-

"Dolores Redondo, karakterlerinin psikolojik derinliklerine inerek okuyucuları bu olağanüstü hikâyenin içine çekiyor. Karanlık bir atmosferle hem meraklandırıyor hem de ürkütmeyi başarıyor. Gardiyan tüyler ürpertici bir roman."
-Kirkus-

Yorumum: Uzun zamandır bir kitap yorumunu nasıl yazacağımı ya da nereden başlayacağımı böylesine düşünmemiştim. Bakalım kelimeler bize nasıl bir yorum çıkartacak?

Baztan Ormanı’nda küçük çocuk cesetleri bulunmaktadır. Dedektif Amaia Salazar bu bölgede yetiştiği için en iyi dedektif adayı kendisidir. Bu ölümler Amaia’ya unutmak istediği anıları canlandırır. Gündüzleri seri katilin peşinde koşarken, geceleri de kendi katili onun peşinden koşmaktadır. 



Kitap ilk başta çok güzel başladı. Betimlemeler, olay incelemenin anlatımı, cesedin konumu, katilin profilinin yazılması tam yerindeydi. Bir an kendimi CSI dizilerinden birini izliyormuş gibi hissettim. Sonrasında ise git gide düşen bir performans vardı kurguda. Polisiye kısım neredeyse minimuma indi, onun yerine bol bol Amaia ve ailesinin sorunlarını okudum. Evet dedektifin ailesi ve sorunları da önemliydi ama aradaki denge tam kurulamamıştı. Kitaba polisiye diye başlamışken bir anda kendimi aile-dram türünden bir kitap okuyormuş gibi hissettim. 

27 Nisan 2015 Pazartesi

Red Hill #1: Kızıl Tepe - Jamie McGuire



Kitap Adı: Kızıl Tepe
Kitabın Orijinal Adı: Red Hill
Yazar Adı: Jamie McGuire
Seri Adı: Red Hill
Seri Sıralaması: 1/? + 1 novella
Türü: Fantastik, Yeni-Yetişkin
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 376
Basım Tarihi: 2015
Puanım: 4,5/5


Arka Kapak Yazısı: Tatlı Bela ve Ayaklı Belanın yazarı, New York Times Bestseller listesinde bir numaraya adını yazdırabilmiş Jamie McGuirein merakla beklenen son kitabı Kızıl Tepe, heyecanı ve sürükleyiciliği başarıyla harmanlanmış bir kıyamet sonrası öyküsü.

Âşık Olduğunuz Kişiyi Hayatta Kalmak İçin Öldürmek Zorunda Olduğunuzu Bilseniz Ne Yapardınız?

İki kızını yalnız başına yetiştirmek için çabalayan Scarlet; evli olsa da âşık olmanın ne demek olduğunu unutmuş, tek yaşama nedeni küçük kızı olan Nathan ve tek derdi kız kardeşi ve erkek arkadaşlarıyla yapacakları hafta sonu kaçamağı olan üniversiteli bir genç kız olan Miranda… Dünyayı etkisi altına alan bir salgın patlak verdiğinde bu üç kişinin hayatı beklemedikleri şekilde kesişir ve artık tek amaçları vardır: Bu yeni ve acımasız dünyada hayatta kalabilmek.

"Sürükleyici bir kıyamet sonrası hikâyesi… McGuire etkileyici detaylar ve güçlü karakterlerle başarısını bu türde de kanıtlıyor."
- Booklist-

"Ürkütücü, sürükleyici ve son derece gerilimli."
-Closer Magazine-

Yorumum: Yabancı Yayınları’ndan çıkan Jamie McGuire’nin Kızıl Tepe romanı harika bir zombi kitabıydı. Fantastik öğelerden en az zombileri severim aslında. Hatta Anita Blake okurken serinin bir kitabından sırf bu yüzden nefret etmiştim. Yazarımız beni ve midemi zorlamıştı bayağı. 

Bu kitap çıktığında ise hemen dikkatimi çekti. Zombi temalı olması beni iteceğine tam tersi oldu. Okumaya başladığımda ise kendimi bir dizi ya da film izliyormuş gibi hissettim. Kitabın sizi sıkmayan, akıcı bir anlatımı var. Sürekli bir sonraki sayfada neler olacağını merak ediyorsunuz. 

“Bunun gibi bir salgına hazırlanmak imkansızdı, on yıllar boyunca gerçekleşme ihtimali üstüne konuşmamıza ve eğlence sektörü tarafından yüzlerce farklı hayatta kalma yöntemiyle tanıştırılmış olmamıza rağmen… Yiyecek, silah, ilaç stoklamak. Ama bir ısırıldığında bunların hiçbir önemi kalmıyordu ya da seni yiyip bitirdiklerinde.”

Scarlet; kocasından boşanmış, iki kızını tek başına büyütmeye çalışan bir hastane çalışanıdır. 



“Sandalyeme yeniden yerleşip korkumu unutmaya çalıştım. Bir zombi filmi izlemek bir şeydir, pencerenin dışında seni yemek için bekleşen zombileri izlemek ise bambaşka bir şeydi. Filmlerde bunlardan bahsetmiyorlardı. Yani… belki bahsediyorlardı ama her anın ne kadar da korkutucu olduğunu hissettirmeyi tam anlamıyla başaramıyorlardı. Ertesi günü ya da bundan sonra hayatımızın her gününü hayatta kalmak için mücadele ederek geçireceğimizi aklımıza getirmemeye çalışıyorduk.”

4 Mart 2015 Çarşamba

OKK 44. Blog Tur: Göremediğimiz Tüm Işıklar - Anthony Doerr, Duyuru - Takvim - Çekiliş



 
Herkese merhaba!
OKK’nın 44. blog turunun konuğu Koridor Yayınları’ndan çıkan Anthony Doerr’in yazmış olduğu Göremediğimiz Tüm Işıklar romanı!

Kitabımızı Tanıyalım
Marie-Laure, bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris'te yaşamaktadır. Gözleri gün geçtikçe daha az görmeye başlayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Fakat bir sabah savaşın kara bulutları şehrin üzerine çökünce, yanlarında müzeye ait içi sırlarla dolu bir taş ile, Saint-Malo'da deniz kenarında bir evde yaşayan, yirmi yıldır dışarı adım atmamış olan amcalarının yanına gitmek zorunda kalırlar.

Almanya'da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner'in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo'da bulur.

Göremediğimiz Tüm Işıklar, okuyanların birbirlerine tavsiyesiyle kısa sürede bir milyondan fazla sattı, yılın en çok konuşulan kitabı oldu.

Tur Takvimimiz
04.03.2015
Duyuru – Takvim – Çekiliş
Çekiliş için tık tık!!

05.03.2015
Pudra Tozu - Gün Işığım Sönerse - Yeni Hayat
Kitap Tutkusu – Göremediğimiz Tüm Işıklar Kitabının Aldığı Ödüller
Kütüphanemden Kitap Manzaraları - Önokuma
Fighting!! – Yirmi Bin Fersah

06.03.2015
Yorumlar
Pudra Tozu
Kitap Tutkusu 
Kütüphanemden Kitap Manzaraları
Fighting!! 

Katkılarından dolayı Koridor Yayınları’na teşekkür ederiz.
Not 1: Blogumda yorumladığım tüm kitapların listesine buradan ulaşabilirsiniz.
Not 2: Bu yazıyı “kitaptutkum.blogspot.com” dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!
  

23 Şubat 2015 Pazartesi

Deniz Feneri Koyu - Kimberley Freeman



Kitap Adı: Deniz Feneri Koyu
Kitabın Orijinal Adı: Lighthouse Bay
Yazar Adı: Kimberley Freeman 
Türü: Tarihi Kurgu, Aile-Dram
Yayınevi: Arkadya Yayınları
Sayfa Sayısı: 488
Basım Tarihi: 2015
Puanım: 4/5

  
Arka Kapak Yazısı: "Belki de kırılmıştır kalbim. Bildiğimiz anlamda kırık bir kalp değil, sadece ortadan ikiye çatlamış bir kalp de değil. Şömine rafından alınıp, sert bir el tarafından sökülerek parçalarına ayrılan, sonra da paramparça bir halde yere bırakılan bir saat gibi. Bir daha çalışamayacak kadar parçalanmış bir saat…"

Ünlü bir kuyumcu ailesinin gelini olan Isabella Winterbourne, kalbi acıdan kavrulsa da, 1901 yılında eşiyle birlikte o çok kıymetli hediyeyi Avustralya parlamentosuna teslim etmek üzere bir gemi yolculuğuna çıkmak zorundadır. Ancak gemi Queensland sahilinde batar ve bu kazadan sağ kurtulan tek kişi Isabella'dır. Ve ne talihtir ki eşinin gözü gibi sakındığı hediye de kıyıya vurmuştur. Isabella bir karar vermek zorundadır. Ya kocasının zengin ve baskıcı ailesine geri dönecektir ya da elindeki bu hediyeyle yıllardır özlemini çektiği saklı rüyasını gerçekleştirecektir. İşte o an uçsuz bucaksız karanlık sahilde bir ışık dikkatini çeker. Ve Isabella deniz fenerinin sığınağına bırakır kendini…

Bir asır sonra Libby Slater, hiç karşılık beklemeden sevdiği adamı kaybedince, artık ona anlamsız gelen Paris şehrini ardında bırakmaya karar verir. Yaşamını çocukluğunun geçtiği Deniz Feneri Koyu'nda devam ettirecektir. Ancak yirmi senedir hiç görüşmediği kız kardeşinin düşüncesi onu endişelendirse de geçmişte yapılan hataların telafisi yoktur. Dahası fener evinde kalmaya başladığı günler ona bu koyun her zaman sürprizlerle dolu olduğunu gösterecektir…

Kır Çiçeği Tepesi ile gönülleri fetheden Kimberley Freeman, farklı yüzyıllarda yaşamış iki kadının geçmişi geride bırakıp geleceklerine yön verişlerini ustalıkla anlatıyor. Ve bu kadınların aradıkları cevaplar ise Deniz Feneri Koyu'nda saklı.

"Freeman, bir asır arayla yaşayan ama geçmişin zorluklarıyla bir şekilde başa çıkan ve aynı deniz fenerinin huzuruna sığınan iki kadının hikâyesini ustalıkla kaleme alıyor."
-Publishers Weekly-

Yorumum: Geçmiş ve günümüzü birbirine bağlayan, insanı duygulandıran bir kitap Deniz Feneri Koyu. 

Günümüzde, Libby 28 yaşındayken zengin bir adamla aşk yaşamaya başlar. Bu ilişki tam tamına 12 yıl sürer. Ancak adamın ölmesi sonucu ilişkileri biter ve Libby kaçarak kurtulduğuna inandığı, doğup büyüdüğü adaya geri döner. Zaten Mark da ne zamandır Libby ile buraya gelmek istemektedir. Ancak genç kadın hep zamanımız var diyerek ertelemiştir. Şimdi Mark yokken yapması gereken tek şey kendini toparlamak adına, geçmişe sünger çekerek adaya dönmektir. Bu Libby ve senelerdir görüşmediği kız kardeşi açısından zorlu bir sürecin başlamasına neden olacaktır.

“Sevdiğiniz birini kaybetmek korkunç bir şey, fakat güneş yeniden doğacaktır.”
“Doğmayacak.”
“Böyle bir keder insanı sadece yaralayıp, sonra da yavaş yavaş unutulup gitmez. Harap ede. Eskiye dönmenin tek yoluysa, taşları tek tek yerine koyarak yeniden inşa etmektir. Bazen insanın bunu yapacak takati ya da isteği yoktur ve kalıntıların ortasında öylece oturup bir şeylerin değişmesini bekler. Oysa tekrar ayağa kalkıp taşları toplamaya başlamadığımız sürece hiç birşey değişmez.

21 Şubat 2015 Cumartesi

Kimberley Freeman - Deniz Feneri Koyu'ndan Alıntılar



Herkese merhaba!!

Kitabımızın içinden sizin için seçtiğimiz satırları okumaya ne dersiniz? *_*


“Meggy onunla bir kez olsun Daniel için ağlamamıştı. Kaldı ki bir insanın çocuğunu kaybetmesi , eşini kaybetmesinden daha kötüydü. Çocuk sahibi olmayan Meggy sadece, “Bir çocuğun daha olur, o zaman bu keder büyük bir mutluluğa dönüşür,” demekle yetinmişti. Sanki çocuklar bir çay takımıydı  ve biri kırıldığında yenisini alarak kolayca yerini doldurabiliyordunuz.”


“Sevdiğiniz birini kaybetmek korkunç bir şey, fakat güneş yeniden doğacaktır.”
“Doğmayacak.”
“Böyle bir keder insanı sadece yaralayıp, sonra da yavaş yavaş unutulup gitmez. Harap ede. Eskiye dönmenin tek yoluysa, taşları tek tek yerine koyarak yeniden inşa etmektir. Bazen insanın bunu yapacak takati ya da isteği yoktur ve kalıntıların ortasında öylece oturup bir şeylerin değişmesini bekler. Oysa tekrar ayağa kalkıp taşları toplamaya başlamadığımız sürece hiç birşey değişmez.


Not 1: Blogumda yorumladığım tüm kitapların listesine buradan ulaşabilirsiniz.
Not 2: Bu yazıyı “kitaptutkum.blogspot.com” dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!
 

Herkese bol kitaplı günler!!


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...